26 Kasım 2015 Perşembe

MİLLİ DİZİLERİMİZ ÜZERİNE…

 
Merhaba değerli dostlar
Uzun bir aradan sonra yeniden bir köşe yazısı ile karşınızdayım… aslında amacım şiire devam etmekti. Ancak ara sırada olsa farklı bir heyecan oluşturmak sizleri  fazla sıkmamak için bazen bende derin iz bırakan olayları sohbet tadında sizlerle paylaşmak istiyorum.
Şundan endişe ediyorum. Eğer o beni heyecanlandıran,  düşündüren yazımı o an kaleme almaz isem hafızamdan silinip  gidiyor. Sonra da bir daha kaleme alamıyorum.
Daha önce hatırlarsanız, gösterime yeni girdiği sıralar  ‘’Diriliş Ertuğrul ‘’  dizi filmi üzerine ‘’ Milli Film Politikamız Nasıl Olmalı’’ diye bir yazı kaleme almıştım. Ve bu filme övgüler yağdırmıştım.(Geçmiş yazılarıma bir göz atın lütfen)  Aradan,  aşağı yukarı bir yıl geçti. Ben o diziyi en fazla,  yarım yamalak iki üç bölüm daha izleyebildim.
Ve anladım ki;  bu dizi alanında bir ilk ise   ki,  ben onu öyle görüyorum.  Bizim milli film yada filmler konusunda  daha çok ekmek tüketmemiz gerekir. Neden böyle söylüyorum? Bir kere bizim en büyük sıkıntımız en büyük eksiğimiz;  bakın cümlelerime dikkat ediniz hiç yabancı kelime kullanmamaya çalışıyorum. Fazla izlenme efendim şan,  şöhret adına ne varsa bütün değerleri ,  her şeyi ayaklar altına almamızdan kaynaklanıyor. Bakın bir filme takılı kalmayınız. Zaten her şey umumiyete bakar.   Bütün dizilerimize şu sihirli kutunun büyüsünden kurtularak  şöyle bir göz atın. Neyi,  nelere  nasıl değişiyoruz. 
Yada benim gibi yapınız,  onu sizi alıp sürükleyen başka dünyaya götüren bir zevk ve sefa aracı olarak değil de; filmin her karesinin nasıl ve  ne niyetle çekildiğini hayal ediniz. Filmi kare kare irdeleyin lütfen.
Mesela bir sahne oynanırken sağdan birilerinin sanatçıya  motor…. Yada söyleyeceği cümleleri hatırlattığını  hayal ediniz.  Gerçekte bu film  bir fotoğraf kareleridir ve her karede bir sır saklıdır. Hiçbir kare boşa çekilmemiştir. Hadi sizde filme böyle bakınız,  sihirli kutunun sihriniz bozunuz lütfen. Ve devam edelim bir sahne; insanlar ellerinde içki bardaklarıyla, kılığıyla kıyafetiyle sana bir mesaj veriyor. Ve sen o sahneye çoluk çocuğunla  beraber bakıyorsun.  
Sevgili anneler ve babalar şimdi sorgulayın lütfen  kendinizi .  Bu sahne bana ne anlatıyor. Çoluk çocuğuma   ne mesaj veriyor. Onların gözüyle sahneye bir bakın,  hatta büyüyü bozunuz ve büyülenmiş gibi sahneye kilitlenmiş olan  kendi aile efradınıza bir bakın. Ne alıyorlar karşılığında ne kaybediyorlar…. Bu dediklerimi yapacak yürekli anne babalara ihtiyacım var. Siz onlardan birisi olun lütfen.
Söz fazla uzatmayacağım. En çok üzüldüğüm nokta;   insanlarımıza sürekli  medya ile operasyon yapılıyor ve bizlerde maalesef her gün farkına varmadan zehirleniyoruz. Ondan sonra daha baharın ilk ayazında soğuk vuran meyveler gibi dökülüyoruz. Bu gençlikten gelecek adına nasıl  bir şeyler bekleriz.
Başkaları medyayı ve medyatik araçları,  toplumu yüceltmek için kullanırken biz ise tarihimizi şerefimizi,   bu dizileri yaparak ve bu dizileri izleyerek ayaklar altına alıyoruz.
Ben şunu anlamıyorum. Arkadaş;  orandan burandan abuk sabuk filmler uydura bilirsin. İstediğin gibi film yapabilirsin. Ancak ne diye bu uydurduğun saçma filmleri, saçma kostümleri   tarihteki ulvi şahsiyetlerin üzerine giydiriyorsun. Neden benim kutsalıma , ecdadıma  tarihime kara leke sürüyorsun.
Ve serzenişim siz değerli halkıma;   ne diye sorgulamadan ecdadını,  izlenme rekorları uğruna  karalayan,  hiçbir gerçeğe uymayan abuk  subuk  filmleri izleyerek,   onları bu konuda daha fazla iştahlandırıyorsun….
Geçende Kazakistan’lı  dostlarımdan  biri ile bu konularda konuşuyorduk  bana hitaben dedi ki: Benim  Türkler hakkında hiçbir bilgim yoktu.  Sizi ilk önce dizilerden tanımaya başladım ve bu diziler yüzünden  Türklerden nefret etmeye başlamıştım  dedi. Ancak gerçek farklıymış… Ama şunu iyi bilin bütün dünya sizi bu  dizilerden tanıyor ve yurt dışında  hiç iyi bir imajınız yok dedi. Acı ama gerçek…
Birileri çıkıp şunu diyebilir;  ya işte,  öyle böyle olmazsa filmlerimiz hiç izlenmez.
A  benim akıllı evladım sen adam gibi filim  çektin de kim izlemedi. O nu da geç,   ‘’Çağrı’’ Fil mini düşün o filmi belki tam olarak Müslümanlar yapmadı ama yıllardır izleniyor… Bir kişi çıksın şurası kusurlu desin. Yeter ki senin niyetin düzgün olsun. Allah seni  bütün dünya da izlettirir ve sevdirir.  Niyeti, sütü bozuk olanların filmi de yarın çöpler de sürünür kendisi de yok olur gider.
‘’Diriliş Ertuğrul’  filmine dönecek olursak birileri fazla izlenme vb. kaygılarla diziyi tarihsel gerçeklikten çıkarıp kadınların etrafında dönen uzadıkça saçmalayan bir filme dönüştürüvermiş.  Arkadaş tamam kadın belki diğer filmlerdeki gibi cinsel dürtülere hitap etmiyor,   fakat işleri güçleri fitne üreterek insanları ekran başında tutmaya çalışıyorlar. Bu böyle olmamalı,  tekrar ediyorum bir yerde tıkanıp kalacak film. Evrensel değerler, milli ve manevi değerler ön plana çıkmalı. Yada film tadında bırakılmalı başka bir tarihsel konu ya geçilmeli…. Bizi yakıp yıkan bir diğer unsurda aşırılıklarımızdır. Bu filmde aşırılıklara kurban edilmektedir.
Sürekli kadın fitnesi ve dedikodusu ile uğraşan bir topluluk  ne beyliğe ne de devlete dönüşebilir. O ortaya çıktığında devlet veya toplum  zaten yıkılma sürecine girer.  Tarihte böyle olmuştur vesselam.
O yüzden senaristlere sesleniyorum:  Ya adam gibi fil mi toparlayın ya da kısa kesin Aydın havası olsun.
Filmlerinde , bırakın da biraz  tadı  damağımızda kalsın…
ALİ HANLI   26-11-2015
Düşünce ve yorumlarınızı bekliyorum…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder