25 Aralık 2015 Cuma

KAN YADDAŞI UYANDI


            Yaz tatili için köyüme gitmiştim.  Arkadaşım Oğuz’la buluşup  biraz dolaşmaya çıktık. Oğuz benim köydeki ilkokul arkadaşımdır. Onunla, anıları tazelemek için önce köydeki eski ilkokulumuza,   ve daha sonra  eskiden köyde yaşadığım,  mahallemdeki komşularımı  ziyarete gittik. Köyüm bu günlerde İstanbul’a verdiği göçlerle  harabeye dönse de ben yine de köyüme değer veriyor. Belki köyde kalan son ilkokul arkadaşım ve birkaç akrabamı unutmamak için,  fırsat buldukça ziyarete gidiyordum.
Oğuzla beraber eski komşularımızdan birini ziyarete gitmiştik. Öğle vakti olmuştu her şey normal görünüyordu. Fakat dakikalar geçtikçe ruhumda bir daralma bir sıkılma meydana geldi. Oturduğum yerde oturamıyor hop oturup hop kalkıyordum. Nedenini bir türlü anlayamadım. Neden sonra saatin on üç yirmi  ye geldiğinin fakat ezanın okunmadığının farkına vardım. Sıkıntım bundan olabilir miydi? Dakikalar geçtikçe içimde bir boşluk hissettim.  Terlemeye kalbimde bir burkuntu hissetmeye, kıvranmaya başladım. Arkadaşım Oğuzun olumsuz tepkilerine rağmen belki beş altı  sefer niçin okunmuyor bu ezan diye sorup durdum.  Sanki damarlarımdaki kanlar çekilmiş içimdeki ışık sönmüştü.  En sonunda  arkadaşım Oğuz biraz da sıkılarak dedi ki:  “Bu gün imam, şehre pazara gitmiş olmalı,  o yüzden ezan okunmuyor.” Şaşırdım,   ürperdim, demek ara sıra ezan okunmuyor ha…  Hiç mi köyde ezan okuyacak biri daha yok.
Ne tuhaf oysa çocukluğumda hiç böyle bir şey yaşamamıştım. Okula giderken gelirken, yatarken kalkarken, arkadaşlarımla oyunlar oynarken, ezan sesleri hiç susmazdı. Arkadaşlarla imamı bile taklit ederek ezanlar okur gülüşürdük. Bir gün ihtiyar bir kadın,  arkadaşımın ninesi , bize ezanı belki biraz çocukça  taklit ettiğimiz için  çok kızmıştı. “Ezanla niye dalga geçiyorsunuz?  Sizi gidiler sizi” diyerek bizi kovalamıştı. 
Ben bu olanlardan anladım ki Azerbaycanlı kardeşlerimizin dediği gibi ezanla ben bütünleşip kan yaddaşı olmuştum. Azeri kardeşlerimiz çocukken ruha işleyen bu türlü derin izlere, kan yaddaşı (yoldaş) derler. 
Ve bende hissettim  ki  bendeki yaddaş  uyandı.   Kurban olayım bu yaddaşa. Konu konuyu açıyor. Ezan, cami, minare deyince , daha aklıma pek çok şeyler geliyor.
Önemli yazarlarımızdan bir diyor ki  “Ezansız memleket,   bizim memleket değildir” 
Yine milli şairimiz Mehmet Akif  ne de güzel ifade etmiştir.
Şu ezanlar ki şahadetleri dinin temeli 
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.

Durmasın inlesin inşallah..  kıyametlere kadar…
Yine bir şairimiz bu aziz  gerçekleri şöyle  dile getiriyordu:
Bilecik istasyonunda yaşlı ana
Oğlunu cepheye uğurlarken
Oğlum:  Babanı Dimetoka’da, dayını Şipka’da
Ağabeyini Çanakkale’de kaybettim
Sen benim son yongamsın
Sen de dönmezsen ben Allah’a emanetim diyordu
Git sen de git…

Minareler ezansız
Camiler Kur’ansız kalacaksa Sen de git

Ezan, vatan, Kuran kime emanet
 Ne büyük fedakarlık… 
Peki o büyük,  yüce insanların varisleri olarak bizler ne yapıyoruz. Camilere saygımız,  okunan ezanlara hassasiyetimiz ne kadar.
Kendimizi  mihenge bir vuralım.
İstanbul ‘da  Eminönü’ndeyim  o büyük o muhteşem Yeni Camiinin önünde. Etrafı panayır gibi sokak satıcıları, seyyarlar , herkes bir yerlere serilmiş, alışverişe gelen insanlar arı gibi, iğne atsan yere düşmeyecek,  o kadar kalabalık.  Ve ezanlar yükselmeye başlıyor. Ne acıdır ki uğultu hiç kesilmeden devam ediyor hiç kimse uğultuyu bastıran  ezanın farkında bile değil. Yüksek bir yere caminin merdivenine çıktım ve acı acı bu hazin manzarayı seyrettim. Ne olurdu sanki en azından bu büyük  uğultuda biraz olsun frenleme olsa …
Düğünlerimiz de  nadiren müziğe ara veriyoruz. Bazen içim kanıyor… ezan sesleri ile müzik sesleri birbirine karışıyor. Müziğe  ezandan dolayı ara verenlerden Allah bin kere razı olsun.
Bir keresinde Antalya da kızımla  lüna parka gitmiştim. Etrafa baktım lünaparkı işleten gençlere baktım her şey anormal duruyordu.  Gondolun üstündeki resimler, işleten şahısların saç sakalları, giyim kuşamları, hepsi birbirini tamamlıyor, insanı farklı bir dünyaya sürüklüyordu. Müzik  ise o biçim. Çılgın, kızlı erkekli pek çok genç bir ara gondolu doldurdu. Müzik coştu ve  gondol hareket geçti. Çığlıklar tam yükselecekti ki,  o beğenmediğim saçı sakalı birbirine karışmış lünaparkı işleten gençlerden biri,  bir ıslık çaldı. Bunu duyan diğer arkadaşı diğerine bir ıslık, derken lünaparktaki hareketlilik bir anda sona erdi. Gondol yavaşladı ve  durdu. Müzik sustu.” Ezan okunuyor ezan dedi” Bende bakakaldım. Bu  ilk ıslığı çalan gence hayranlık duydum. Ve hemen tanışmak için yanına koştum. Selam verdim ve elini sıktım ve ona şu soruyu yönelttim. “Sen mahalle baskısından dolayı mı yoksa hassasiyetinden dolayımı ezan okunurken bu müziği susturdun?”  O da,   kendim istedim her yerde aynı şekilde yapıyoruz dedi. Nereli olduklarını sordum. Manisalıyız dedi. Ve ezana saygı duymamız gerektiğini söyledi. Bende onu tebrik ettim ve oradan şaşkınlık içinde ayrıldım.
Ve biraz önce ki ön yargılı bakışlarımdan dolayı utandım. Allah işlerini rast getirsin inşallah.
Bize de , göçmen , belki dinsiz gibi algıladığımız bu insanlar kadar,  hassasiyet nasip etsin inşallah.
Ali HANLI

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder