Merhaba değerli okurlarım.
Bu hafta sizlerle yine kendinizden bir şeyler bulacağınız küçük bir hatıra ile son kez karşınızdayım.
Eskiden, biz çocukken özellikle yazları köyümüzde, evlerimizin pencereleri ve balkon kapıları açıkken türlü türlü kuşlar evlerimize girerlerdi. Bu kuşlar genellikle güvercin, kumru, serçe veya karatavuk dediğimiz kuşlardandı. Biz o minik bedenlerimizle uzun uğraşlar sonunda bu kuşu yakalardık. Daha sonra o dönemde gelenek olduğu üzere bu kuşları hemen kardeşlerimizle balkona götürür ve sonra şu manidar sözleri tekrarlayarak, o minicik ellerimde tuttuğumuz zavallı kuşu havaya bırakırdık.
O sözleri tam olarak hatırlayamasam da sanırım şöyleydi.
Azad mazad öte dünyada beni gözet
Azad mazad öte dünyada beni gözet şeklindeydi.
Peki bu sözler ne anlama geliyordu hiç düşündünüz mü?
Acaba bu sözlerle yaptığımız fiil arasında nasıl bir bağ vardı.?
Ben biraz bunun üzerinde düşününce; bu yapılan fiil ile tekrarlanan sözleri çok manidar buldum. Aslında yapılan, kazara evimize girmiş olan bu kuşu özgürlüğüne kavuşturmak değil ayrıca hayvanı yaptığımız bu fiile şahit tutma eğilimi vardı.
Tersinden düşünelim. O kuşu yakaladıktan sonra şunları da yapabilirdik. Hemen boynunu koparıp tavaya yada ocağa koyabilirdik. Yada kuşu ayağından bağlayıp evde maskara eder sonrada onu kafese kapatabilirdik. Bunların hiç birini yapmayıp doğruca balkona koşmamız milletimizin ferasetini ve biz çocuklara o dönemde aşılanan güzel bir ahlakı ( hayvan sevgisi) göster miyor mu sizce?
Hem de kuştan şunu bekliyoruz. Biz seni özgür bırakıyoruz, azad ediyoruz, ancak sen de bunu unutma bize öbür dünyada, ahirette yardım et bize şahitlik et diyoruz.
Öldürmekle yaşatmak arasındaki ince çizgi sanırım bu olsa gerek.
Peki ya şimdi neler oluyor dünyamızda?
Ne eskisi gibi kuşlar konuyor bahçemizdeki dallara
Ne de evlerimize kuşlar giriyor. Balkonumuza konan kuşlardan bile rahatsısız oluyoruz.
Çocuklarımız birer canavar sanki, ellerinde havalı tüfeklerle kuşlara yaşama hakkı tanımıyorlar.
Ayrıca av denen illete yakalanan pek çok insanımız, bırakın evimizin önüne gelen kuşları belki dağlarda özgürce dolaşan kuşları bile avlamak için yaz kış demiyor elinde silah, sanki düşman askeri kovalar gibi kilometrelerce yol katediyor. Peki ya niçin? Cevabı basit. Öldürmek için.
Acaba insanoğlu öldürmek için mi var yoksa yaşatmak için mi ?
Ben aslında kuşları çok severim. Ancak hiçbir canlının benim onlara olan muhabbetimden dolayı ne esir olmasını ne de ölmesini isterim. İşte o yüzden midir bilmiyorum hep yaşadığım evlere yakın olan ağaçlara kuş evleri inşa etmişim ve onlara orada yiyecekler sunmaya çalışmışımdır. Komşularım hep buna şahit olmuşlardır.
Keşke imkanımız olsa daralan, küçülen, doğal güzellikleri yok olan şu dünyada bütün canlılara en güzel mekanlar inşa etsek, onlara da yaşama hakkı tanısak, onları da korusak.
Ayrıca ne insan ne hayvan hiç sebebsiz ölmese, öldürülmese ne evsiz ne de yuvasız kalsa bütün canlılar.
İnsan en mukaddes varlıktır. Hem yaşayıp dünyayı imar edebilir hemde bütün canlıları yaşatabilir, isterse dünyayı cennetlere çevirir.
Hz Mevlana’nın şu veciz sözü bütün bu anlattıklarımı ne kadar da güzel özetlemiştir.
"Allah der ki; Hayvanlar benim sessiz kullarımdır. Onlar şimdi zulme susuyorlar ama hesap günü konuşacaklardır!.."
Sevgili banaz.net okurları bu yazımla beraber sizlere uzun bir süreliğine veda ediyorum. Biliyorsunuz ki bir yılı aşkındır hiç ara vermeden yazmaya çalıştım.ne de güzel de oldu. Cuma Abimizden de Allah razı olsun. Her ne kadar ayrılmak zor olsa da bir başka baharda Allah’ın izniyle daha güçlü bir kalemle karşınıza çıkmayı ümit ediyorum. Bu gün hayatımın dönüm noktalarından biri. Yazılarıma gösterdiğiniz yoğun ilgiden dolayı Allah sizlerden razı olsun… Ayrılmak güç olsa da kavuşmak ümidiyle…
Allah’a emanet olunuz….
ALİ HANLI 07-02-2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder