On, on beş yıl önceydi. Komşu köyümüzden bir arkadaşımın annesi olan bir merhumenin cenazesi için komşu köye gitmiştim. Bahar ayının ilk ve en güzel gülerinden biriydi. Her yeri bahar kokuları sarmış ağaçlar çiçek açmış, otlar yeni yeni yeşermeye başlamış kelebekler havada uçuşuyordu. Ben de cenaze evinin önünde etrafı seyre dalmıştım. İnsanlar söz de cenaze için bir araya gelmişti fakat evin hemen önünde, köyü bir baştan bir başa saran meranın hemen başında, ağaç gövdelerinden oluşan oturacaklara oturmuşlar herkes kendi arasında sohbet ediyordu. Kimi oğlundan, kimi eşinden, dostundan bahsediyordu. İnsanlar güneşin bu ilk okşayan, ısıtan, tatlı hüzmeleri altında adeta güneşleniyorlardı. Etrafta keçiler dolaşıyor, eşekler otluyor bütün varlıklar bu güzel günün tadını çıkarıyordu.
Cenaze evinin avlusunda keçiler ve yeni doğmuş yavruları, oğlaklar da vardı. Zaten bu aile hayvancılıkla uğraşan yıllardır keçi sürüsü besleyen, çobanlık yapan bir aile idi. Üç erkek kardeşin üçü de bu hayvanları otlatıyorlardı. Bir ara avluda ki oğlakları seyre başladım. O esnada yeni doğmuş küçük bir oğlak; annesini kalabalık keçi grupları arasında kaybetti ve başladı acı acı melemeye. Bu sesi duyunca bir anda içim ürperdi ve dikkat kesildim. Bu oğlak annesini birkaç dakika göremeyince acı acı inledi inledi, hiç durmadan bir o yana bir bu yana koştu, sonra da annesini görünce koşa koşa yanına giderek hemen annesinin memelerini bularak emmeye başladı. Annesi de onu koklamaya ve yalamaya başladı.
İşte bu ilginç manzarayı izledikten sonra avludan cenaze evinin merdivenine yöneldim.. Merdiven köye bakıyordu manzara çok güzeldi. Köy yemyeşil görünüyor, adeta tüm güzelliği ile insanı kendine çekiyordu.
Tam o esnada arkadaşım olan merhumenin oğlu Ahmet’i fark ettim.
Arkadaşım da aynen benim gibi merdiven korkuluklarına dayanmış yüzü köye dönük belki benim biraz önce anlattığım ne varsa aynen görüyor, fakat anladım ki yüreği kafası bambaşka duygularla dolu, kalbi alev alev yanıyordu. Arkadaş merdivene yaslanmış ve köye doğru ciğerinden gelen bir uğultu ile haykırıyordu. Allah’ım bu ne acı bir manzaraydı, yıllardır etrafında dolaştığı beraber gülüp beraber ağladığı, her şeyden öte annesini kaybetmenin verdiği nasıl bir acıydı. Arkadaş adeta acı acı inliyordu. Yine duygularım depreşti. Yarab bu nasıl bir hissiyat, bu nasıl bir dile gelişti. O anda biraz önce gördüğüm manzara gözümün önünde canlanıverdi. Ve hissettim ki arkadaşımın sesi bana, daha birkaç dakika önce gördüğüm, annesini kaybeden küçük oğlak melemesinden hiç mi hiç farksız geldi.
Ve anladım ki… İnsanoğlu da annesini kaybedince onun ardından, tıpkı oğlak gibi acı acı melermiş.
ALİ HANLI
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder