1 Şubat 2016 Pazartesi

ESKİ DÜĞÜNLERİMİZDEN HATIRALAR…



Merhaba Dostlar.
Bazı yazılar, bazı hatıralar vardır ki gün geçtikçe değerini yitirmez aksine günden güne;  belki de yok olan şeyleri yeniden hayata sunduğu için değer üstüne değer kazanır… 
İşte size belki de bazılarımızın güçlükle hatırlayacağı kısa bir geleneksel  köy düğünümüzden hatıralar…
İki yıl önce yayınlanmıştı,  ancak önemine binaen bir daha yayınlıyorum… haydi sizde hafızalarınızı biraz yoklayınız lütfen  neler bulacaksınız neler…
       Eskiden köyümüzde düğünler olurdu. Cuma  günü akşam davulun çalınarak başlandığı davul günü,    cumartesi  ise  davul ve zurnanın  gelin evinin önünde  yürekleri hoplattığı, kağnıların şaha kaldırılıp evlerin pardılarına uzanan iplere, rengarenk fistanların, geleneksel kıyafetlerin   çeyiz olarak asıldığı çeyiz günü olurdu.    İnsanların bu iki gencin mutlu günlerinde düğünlerine gelirken yanlarında okular(hediyelik tepsi, tabak) pişmiş tavuklar getirirlerdi.  Kız evinden alınan  yatak,  yorgan, döşek ve sandıkların traktörlerle  daha  önceden kağnı ile  erkek evine götürüldüğü  kına kağnısı  olurdu.  Gelinlerin başları uzun bir külah şeklinde sert bir kartonla sarılır üzerine önce gelinin oyaları üstüne de  ciğa denilen deve  kuşu tüyünden  bir tek  tüy takılırdı. Gelin ata binerdi ya nasip derdi. Gelinin kardaşlığı olurdu damadın sadıcı.  Kızlar rengarenk fistanlarını, yöresel kıyafetlerini  giyer,  adeta bayram havasında  sokaklara doluşurdu.  Bütün köy halkı düğüne gelir ve düğün yemeklerine katılırdı. Yemekler keşkeksiz ve et yemeksiz olmazdı. Bütün yemekler çok lezzetli olurdu. Düğün günü gelinler dualarla tekbirlerle imam eşliğinde  kız evinden alınırdı. Anneler kızlarının arkasından ağıtlar yakar adeta kendinden geçerlerdi. 
Dışarda ise bir coşku  bir heyecan  bütün pardılarda toprak evlerin dambaşlarında,  pencerelerde  toplanmış kadınlar kızlar ve çocuklar, gelinin gidişini heyecan ve dikkat içinde  izlerdi Düğün sahipleri; kaba şekerler ve  bozuk demir paralar saçar  insanların üzerine, sonra bir uğultu kopardı bir toz duman…  Çocuklar para ve şeker kapmak için birbirlerini ezecekler.. Tekbirler eşliğinde başı ciğalı gelin atın üzerine bindirilir ve oğlan evine götürülürdü. Gelinin arkasından gençler geleneksel kıyafetlerle (beyaz gömlek üzerine  kıtırlı, pullu alı omuzlarına atarlardı ve tek sıra halinde yürüyerek seyman  takımını oluştururlardı.  Oğlan evinin önünde düğün evini sembolize eden üç renkten oluşan özel hazırlanmış bayrağın etrafında oynanır, bütün kadınlar yine kapılardan pencerelerden dambaşlardan düğünde oynayanları büyük bir dikkatle izlerdi. İslamoğlu gibi geleneksel  oyun havaları çalınır ve küçük büyük bütün erkekler bu teknik, tarihi oyunumuzu zevkle oynardı.
Ve özellikle  damat ve yakın akrabalar meydana çıkarılır oynatılırdı. Oynayanların başının üzerinden para çevrilir ve davul çalanlara hediye edilirdi. Bu oyunlardan sonra davetliler akşam üzerine doğru evlerinin yollarını tutarlardı.
Ertesi günü genellikle  pazartesi günü oğlan  evinde duvak denilen sadece bayanların katılıp çeşitli oyunların   oynadığı özel bir gün düzenlenir (duvak günü) ve böylelikle  mutlu bir  yuvanın temellerinin atıldığı,   kırk gün kırk gece sürmese de   üç gün üç gece    süren güzel  bir düğün sona ererdi.   
Ne diyelim: 
Gelinle damat erdi  muradına biz çıkalım  kerevetine …      ALİ HANLI

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder