Merhaba Dostlar.
Bazı yazılar, bazı hatıralar vardır ki gün geçtikçe değerini yitirmez aksine günden güne; belki de yok olan şeyleri yeniden hayata sunduğu için değer üstüne değer kazanır…
İşte size belki de bazılarımızın güçlükle hatırlayacağı kısa bir geleneksel köy düğünümüzden hatıralar…
İki yıl önce yayınlanmıştı, ancak önemine binaen bir daha yayınlıyorum… haydi sizde hafızalarınızı biraz yoklayınız lütfen neler bulacaksınız neler…
Eskiden köyümüzde düğünler olurdu. Cuma günü akşam davulun çalınarak başlandığı davul günü, cumartesi ise davul ve zurnanın gelin evinin önünde yürekleri hoplattığı, kağnıların şaha kaldırılıp evlerin pardılarına uzanan iplere, rengarenk fistanların, geleneksel kıyafetlerin çeyiz olarak asıldığı çeyiz günü olurdu. İnsanların bu iki gencin mutlu günlerinde düğünlerine gelirken yanlarında okular(hediyelik tepsi, tabak) pişmiş tavuklar getirirlerdi. Kız evinden alınan yatak, yorgan, döşek ve sandıkların traktörlerle daha önceden kağnı ile erkek evine götürüldüğü kına kağnısı olurdu. Gelinlerin başları uzun bir külah şeklinde sert bir kartonla sarılır üzerine önce gelinin oyaları üstüne de ciğa denilen deve kuşu tüyünden bir tek tüy takılırdı. Gelin ata binerdi ya nasip derdi. Gelinin kardaşlığı olurdu damadın sadıcı. Kızlar rengarenk fistanlarını, yöresel kıyafetlerini giyer, adeta bayram havasında sokaklara doluşurdu. Bütün köy halkı düğüne gelir ve düğün yemeklerine katılırdı. Yemekler keşkeksiz ve et yemeksiz olmazdı. Bütün yemekler çok lezzetli olurdu. Düğün günü gelinler dualarla tekbirlerle imam eşliğinde kız evinden alınırdı. Anneler kızlarının arkasından ağıtlar yakar adeta kendinden geçerlerdi.
Dışarda ise bir coşku bir heyecan bütün pardılarda toprak evlerin dambaşlarında, pencerelerde toplanmış kadınlar kızlar ve çocuklar, gelinin gidişini heyecan ve dikkat içinde izlerdi Düğün sahipleri; kaba şekerler ve bozuk demir paralar saçar insanların üzerine, sonra bir uğultu kopardı bir toz duman… Çocuklar para ve şeker kapmak için birbirlerini ezecekler.. Tekbirler eşliğinde başı ciğalı gelin atın üzerine bindirilir ve oğlan evine götürülürdü. Gelinin arkasından gençler geleneksel kıyafetlerle (beyaz gömlek üzerine kıtırlı, pullu alı omuzlarına atarlardı ve tek sıra halinde yürüyerek seyman takımını oluştururlardı. Oğlan evinin önünde düğün evini sembolize eden üç renkten oluşan özel hazırlanmış bayrağın etrafında oynanır, bütün kadınlar yine kapılardan pencerelerden dambaşlardan düğünde oynayanları büyük bir dikkatle izlerdi. İslamoğlu gibi geleneksel oyun havaları çalınır ve küçük büyük bütün erkekler bu teknik, tarihi oyunumuzu zevkle oynardı.
Ve özellikle damat ve yakın akrabalar meydana çıkarılır oynatılırdı. Oynayanların başının üzerinden para çevrilir ve davul çalanlara hediye edilirdi. Bu oyunlardan sonra davetliler akşam üzerine doğru evlerinin yollarını tutarlardı.
Ertesi günü genellikle pazartesi günü oğlan evinde duvak denilen sadece bayanların katılıp çeşitli oyunların oynadığı özel bir gün düzenlenir (duvak günü) ve böylelikle mutlu bir yuvanın temellerinin atıldığı, kırk gün kırk gece sürmese de üç gün üç gece süren güzel bir düğün sona ererdi.
Ne diyelim:
Gelinle damat erdi muradına biz çıkalım kerevetine … ALİ HANLI
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder